

saniye bize ağladı
özlemleri okuduğun binlerce gün var,
özlemleri okuduğun binlerce gün var,
can seni çekti
içi keder doldu
gittiğini zar zor anladı
geldiğini hiç görmeden
sevdi, aşktı, öldü
saçına, teline, yüzüne
ayrı ayrı yaşlandı, dokundu
sabahın birinde öyle güzeldin
akla estin, gönlü süpürdün
güneşe küstürüp, ayla seviştirdin
gittiğinden çok olmuştu
zar zor anladı
sen canı çektin
keder içe doldu.
Buğra Kavukçuoğlu Ortaköy-2011
güneşe gülümsedim rüyamda, terlemiş uyandım
az önce evimin önünden geçmiş olmalısın
cam kendiliğinden açılmış, perdeler dışarı uçuşmuş
sarmak için seni, tutmak, kalmanı sağlamak.
hep geçip gitmelerinden bıkmış duvarlar
bütün fotoğraflarını üzerinden atmış, yıkılmış
kırıklığı toplarken gözlerin ellerime battı, kanatmadı
canımı yaksan da öldürmezdin çünkü, kıymazdın
nefesim yandı arkandan, öksürdüm adını, sökemedim.
hiçbir uykumu alamadım, fazlaca rüyamdan, az yaşadım.
doğru yalanlarla konuşmuştuk, hayalce doğru, gerçekçe yalan,
aşka sırıtmayı ciddiyetsiz bulurdun çünkü, ağlardın, bana
nemli ellerimi yeterli sanıp da, hüznü sana küstürmüştüm
bir gün saçlarını sevmedin, kestin, dokunduğum tenin kalmadı
bütün adımı sildin yaşadığımız bedeninden, kokumu attın.
oysa ben bulutu ikna edip kuraklığı getirmiştim saçına.
yolculuktan korkmadım cebimde durdukça kalbin
basit haliyle nefes alıp tebessüm verdim havaya
annemin hiç anlatmadığı bir masaldık, uyutmazdı çünkü
gitmemi hiç istemediği bir yolduk, varılmazdı çünkü
yolculuktan korkmadım yine de, kendim okudukça masalı.
geceyi sabahlatan yıkıntıların içine, ışık bile sızmazdı
nasıl bilebilirdik o zaman kalp kırmızıydı, can siyah
sabah da, öğle de, akşam da, gözlerin bir siyah.
hiç şarkı söylemezdin, ellerin ağzında, gözlerin mırıldanırdı,
saçların çalardı en güzel melodileri, ben duyduklarıma ağlardım,
sanatı sensiz bıraktın bir sabah, beni sevmedin simsiyah.
içe sokulan kaldırımlarında yaşayan bir kentin
gezmezsen görmezsin doku yalanıyla yaşamı
yer gök aşk olsa ağlayamazsın ana caddelerinde
vitrinleri kimseyi çağrıştırmaz gözlerine, kalbine
şehrin kutsallığı dualarını kabul etmez emekten
öylece geçip gitmiş olursun başın eğik, dalgın.
izlemelerle akarken kayba doğru yaşam
çok yalnızsın, çok yalın, çok kırgın
yer gök aşk olsa ağlayamazsın.
Buğra Kavukçuoğlu Ortaköy-2011
sankileşmiş eminliğinin iç çamaşırı
hiç dokunulmaz naiflikte teninin
hassas, anlaşılmaz, bekaretten kanlı
denizin tuzunu yutmuş beyazlıkla
anlaşılmaz duygu karmaşası.
bugün hayalinin kırıldığını öğrendim,
çokça koşuştuk, tüm yandaş aşklarla,
birkaç ömür daha yaşa diye.
bugün kalbimin kırıldığını öğrendim,
çok yaşamazmışım da tüm kırık aşklarla,
birkaç hayal daha kur diye.
Buğra Kavukçuoğlu Ortaköy-2011
sesin o depremin içinde
ruhun o enkazın altında
yıllarca mucize nefes alabilmen
narin, dokunulası haykırışların, ulaşılmaz
sallanan umutların çocukluktan geç
tuğla kırmızılığında kimse dokunamaz
temiz ama mor tenine; anlayış gibi
saklanası anı tadında hiç kayıpsız
kurtaran asla gelmesin; ciğere aşk yapışmış.
kalbim o yıldırımın içinde
kırıklığım o akımın altında
ışığımı canımdan çevreme kusmuşum
sana, unutulası kötülüğe, baş edilemez
ölümleşen gençliğim unutmaktan korkak
rezil kırmızılığında sen dahi yıkamaz
kirli ama mavi tenime; elektrik gibi
özlenesi canın tadımda hiç şüphesiz
bulutlar asla gitmesin; su bizime yapışmış.
Buğra Kavukçuoğlu Ortaköy-2011